19 Temmuz 2008 Cumartesi

Nur Çintay, 13/07/08

BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ GAY Mİ?

Olayı biliyorsunuz, caz festivalinin yıldızlarından Rufus Wainwright, İstanbul’dan ne kadar hoşlandığını anlatırken Boğaz Köprüsü’nün de pek gay olduğunu söyledi. Tanımayanlar için: Rufus kendi gay’liğini de tatlı ve zarif biçimde taşıyan/vurgulayan biri; ayrıca da ‘gay’ pekala ‘neşeli’ olarak da okunabilecek bir kelime, dolayısıyla bu benzetmede ‘Vayy, el âlemin gavuru köprümüze i*ne mi dedi’
celallenmesine yol açacak hiçbir durum yoktu. Ama bir kere daha fark ettik ki, algı çok manyak bir şey.
Radikal Cumartesi için çoğunluğu mimar ve tasarımcılardan oluşan pek çok isme ‘Boğaz Köprüsü gay mi?’ diye sorduk ve hislerimizi bire bir anlatanlar kadar, ağzımızın payını verenler de olduğunu gördük. Derin Sarıyer, “cilalı burukluk”tan bahsediyordu, Bülent Erkmen hüzünlü buluyordu: “Bu makyaj, göz boyama, üstüne yapıştırılan rengârenk ışıklar köprünün ‘kendisi olmasını’ engelliyor, onunla kendisi olarak kuracağımız ilişkinin önüne geçiyor.” Hasan Çalışlar, “Gay kültürü aynı zamanda yaratıcı ve avangart özellikleri de taşır. Bu anlamda bizim köprünün aydınlatması için iltifatkâr” diyordu. Bizce de öyleydi.
Ama bir de “Ne demek gay, o bi kere en maskülen” diye savunmaya geçenler vardı. “İyi ki böyle bir köprümüz var, o bizim köprümüz ve gay may diil tamam mı” diye haddimizi bildirenler. “Bunun çok ötesinde meselelerimiz var bizim” diye vatan kurtarmaya kalkışanlar. “Siz bu magazin sorularınızı Cem Yılmaz’a sorun” diye bozanlar. Hatta “Bu ne terbiyesizlik” diye telefonu arkadaşlarımızın yüzüne kapatanlar. Laftan da espriden de anlamayanlar.
Turnusol kâğıdı işlevi de gördü yani bu soru. Kim homofobik, kimin milliyetçiliği coşmuş taşıyor, gösterdi kendini.
Ben Rufus’un bu esprisini duyduğum anda bayıldım, onun o cilveli hallerinin ve ortamın da payı vardır kesin. Ama cuma günü de yazdım, köprü bana ‘gay’den ziyade ‘travesti’ görünüyor. Gay demek, sanki görsel bir estetik, tasarımda yeni ve ilginç bir numara da demek çünkü artık ve köprünün bu fazlaca boyalı, rüküş hali için biraz ‘iltifatkâr’ kalıyor. Neşeli mi, bütün o janjanlı yanardönerliğiyle ilk başta belki, ama babaannemin dediği gibi
fazla gülme ağlama getirir!
‘Travesti’ benzetmesini yaparken en son aklıma gelecek şey travestileri aşağılamaktı, en gelmeyecek şey de homofobik olmakla suçlanmak. Ama transfobik ve ayrımcı olduğumu, bu ülkenin travesti vatandaşlarını rencide ettiğimi, özür dilemem gerektiğini söyleyen mail’ler geldi. Bilmiyorum, yazılırkenki ve okunurkenki duygusu mu bir olmuyor bazen yazının, öyle bir kastım tabii ki yoktu.
Mimar Emre Özgüder’in baskıya yetişemeyen yorumuyla bitireyim ki hem ziyan olmasın,
hem de hedef şaşırtayım:
“Yoldan kimi çevirip sorsanız köprünün ‘aydınlatılması’ ile ilgili olarak en azından pavyon benzetmesini yapar. Wainwright romantik bir yorumda bulunmuş; belki de eski halini bilmediğindendir. Belki de nezaketinden iltifat etmek istemiştir. Ben transseksüel yorumunu yapmayı daha çok seviyorum. Gençliğini bilirim, ağırbaşlı, dahası içine kapanık bir köprüydü. İkinci köprü onu biraz üzmüştü. Üçüncü söylentileri vardı; ancak üstündeki yük azalmadı, hep arttı. OGS, KGS, AKP derken kendini bu şekilde ifade etti.”

O biiiiir Nuuuurrrr Çintaaaayyy

Nur Çintay, bir Radikal gazetesi yıldızıdır. Perihan Mağden'in gölgesinde kalması, ondan daha kötü olduğu anlamına gelmez. Daha az yorucu olması da cabasıdır. Eleştireldir, liberaldir, yazdıkları ağızda dağılır. Üstelik bir sürü güzel hayat yaşama sanatı ipucu verir. Tavsiye edilir. O da buralarda olacak.

Suat Kavukluoğlu is introducing Advanced Turkish Pop lectures.

Suat Kavukluoğlu tam bir Türk Pop Müziği takipçisi, eleştirmeni, süpermenidir. Kendisi uzun zaman Hürriyet Gazetesi'nde yazdı, şimdi de pafil.com ve Billboard'a katkıda bulunuyor. Onun müzik değerlendirmeleri hem çok gerçekçi, hem de çok eğlencelidir. Kendisi de öyledir.

Ondan da seçkiler olacak buralarda. Ama yok ben bekleyemem derseniz www.pafil.com'u takip edin derim.

Bugün teknoloji için ne yaptın?

Cevap: Hiçbir şey.

Halbuki birileri bir şey yapıyor. İçeriğinden önemli parçaları burada paylaşacağım bir siteyi sır olarak sizinle de paylaşayım: www.engadget.com

Hem teknoloji takibi konusunda süper hızlılar, hem de çok eğlenceli yazıyorlar. Israrla takip ediniz.

Yesemin Mori_Hayvanlar Albümü

Bu aralar şu 'Türk' müziğinde hiç iyi bir şey olmayacak mı sorusuna cevap olarak şaklayan Yasemin Mori albümünü:
http://www.asiturks.org/2008-en-son-full-albumler/41981-yasemin-mori-hayvanlar-2008-full-album-17-07-2008-a.html

adresinden edinmek mümkün. Korsana hayır ama hala müziği doğru dürüst elektronik bir platforma taşıyamayan müzik yayıncıları ve prodüktörlere daha da hayır.
CD'yi alın tabi, ama o zamana kadar tadını çıkarın.

Albümün en patlayan şarkısı 'Aslında Bir Konu Var'ın klibi için: www.myspace.com/yas

Not: Albümü indirmek için siteye üye olmanız gerekiyor. İstemeyeceğiniz büyüklükte bir arşiv var. Ve bir sürü saçma sapan insan. Halka karışma fırsatı da yanında işin faizi oluyor.

Erdal Şafak, Ortadoğu'da Olan-Biten ve Türkiye

Sisler ardından

Ankara'da üretilen tufan senaryolarının tuzaklarından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyoruz. O senaryoların sanal dünyası yerine, başkente çöken sis perdesinin arkasında dolaşmayı tercih ediyoruz.
Çünkü sislerin ardında çok şeyler oluyor.
ABD'nin Irak'ı işgalinden birkaç ay sonra, 2004'ün ilk günlerinde, Ankara, Beşşar Esat'ı ağırladığında (Türkiye'yi ziyaret eden ilk Suriye Cumhurbaşkanı'ydı) bu ülkeyi "Şer Cephesi"ne sokan ABD'de kıyamet koptu. Ertesi yıl, 14 Şubat 2005'te, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesinden Şam'ı sorumlu tutan Batı'nın Suriye'ye karşı tecrit politikasını Türkiye'nin delmesi ise diş gıcırtılarına neden oldu.
Batı, Türkiye'nin Suriye'ye pencereyi açık tutmasının önemini ve sonuçlarını 3 yıl sonra görebildi:
- Lübnan'ı bir kez daha iç savaşın eşiğine getiren krizin 18 ay sonra Türkiye'nin - ve son aşamada Katar'ın- çabalarıyla aşılmasıyla.
- Suriye-İsrail barış görüşmelerinin Türkiye'nin arabuluculuğuyla Türkiye'de başlamasıyla.
- Ankara'nın çabaları sonucu Suriye'den Irak'a sızan El-Kaide militanlarının kökü kurutulacak kadar azalmasıyla.
Şimdi Batı, Suriye'yi yeniden bağrına basmak için can atıyor: ABD'nin sıkı müttefiki Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Beşşar Esat'ı Paris'te kırmızı halılar sererek karşılıyor, 13 Temmuz'daki "Akdeniz İçin Birlik"in kuruluş zirvesinde İsrail Başbakanı Ehut Olmert'le el sıkışmasını sağlamak için çırpınıyor, ertesi gün ulusal bayram törenlerinde şeref konuğu yapıyor, Eylül'ün ilk yarısında Şam'ı ziyaret edecek olmaktan büyük mutluluk duyduğunu söylüyor.

ABD-İran ve Türkiye
Türkiye'nin Beyaz Saray'ı ele geçirmiş Neo-Con'ların (ABD Yeni Sağı) Irak'ın işgalinden sonra sıradaki hedef ilan ettikleri İran'la tam da o dönemde ilişkilerini -başta enerji ve güvenlik olmak üzere- güçlendirmeye başlaması da Batı'da ortalığı ayağa kaldırdı.
Ve de ne yorumlar, ne suçlamalar yapıldı: "Bölgede ABD'nin şahsında Batı'ya karşı Türkiye-Suriye-İran cephesi kuruluyor" gibi. Hele İran'ın nükleer programının ortaya çıkması, bu suçlamaları neredeyse "Arkadan hançerleme" boyutlarına vardırdı.
İran-Batı bilek güreşi Türk kamuoyunca da yakından izlendiği için, geçen 5 yılı uzun uzun hatırlatmaya gerek yok. Zaten bugünkü tablo her şeyi anlatmaya yeterli: Başkan Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Stephan Hadley dün Ankara'daydı. Hadley'i bugün İran Dışişleri Bakanı Manuşehr Mottaki'nin çok iyi bildiği -20 yıl önce İran Büyükelçisi olarak görev yaptı- Ankara'yı ziyareti izliyor.
Ve iki gezinin arefesinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan, peş peşe NTV ve TRT ekranlarından adresi belli mesajlar verdi:
Bölgede nükleer silahlara karşıyız ama her egemen ülkenin nükleer teknolojiye sahip olması hakkına da saygı duyuyoruz. Uluslararası toplum ile İran arasında diyalog kapısı açık tutulmalı. ABD ziyaretim sırasında da çözümün diyalogla bulunması gerektiğini defalarca vurguladım. Türkiye'nin de şöyle veya böyle bu fotoğrafta olması için farklı ülkelerden talepler geldi, temaslar sürüyor, sürecek."
Bu iki ziyareti ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns ile İran'ın nükleer müzakerecisi Said Celili'nin Cumartesi günü Cenevre'de buluşmaları izleyecek. Batı basını bunu da "ABD ve İran'ın 28 yıldan bu yana ilk temasları" diye takdim ediyor. Yanılıyor. ABD ile İran, Türkiye'nin girişimiyle oluşturulan "Irak'a Komşu Ülkeler Platformu" toplantılarında birçok kez bir araya geldiler. Hatta bunların sonuncularından biri İstanbul'da gerçekleşti: 2-3 Kasım 2007'de Çırağan Sarayı'nda yapılan Genişletilmiş Irak'a komşu Ülkeler Konferansı'nda ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice aynı masayı paylaştı. O toplantıda, Cumartesi günü Cenevre'deki randevunun üçüncü tarafı olacak AB Güvenlik ve Dışişleri Yüksek Temsilcisi Javier Solana da vardı.
Özetle, Lübnan'dan Irak, Suriye, Filistin'e, İsrail'den İran'a kadar bölgemizdeki krizlere çözümler önce Ankara'da olgunlaştırılıyor, sonra uluslararası platformlara taşınıyor.
Ankara barış reçeteleri yazan kliniğe dönüştü. Tıpkı Cenevre, Stockholm, Viyana, Oslo gibi. Ama görmek için başkente çöken sis perdesinin arkasına geçmek gerekiyor.

Erdal Şafak, Ortadoğu'da Petrolün Getireceği Barışın İhtimali

Barış hatları

Dikkatinizi çekti mi; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ile İsrail Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer'in imzaladıkları gerçekten tarihi anlaşmayla ilgili haberleri bir harita süsledi.
Ceyhan'dan başlayıp İsrail üstünden Kızıl Deniz'e inen, onu boydan boya aştıktan sonra Yemen ile Cibuti arasındaki bir noktadan doğuya, Umman Denizi'ne yönelen ve oradan da Hindistan'a varan harita aslında Ortadoğu jeopolitiğinde yakında ortaya çıkacak köklü değişimlerin ipuçlarını barındırıyor.
Anlaşmayı kısaca hatırlatmakla başlayalım: Türkiye ile İsrail arasında üç boru hattı döşenecek. Bunların biri ham petrol taşıyacak, biri doğalgaz, biri de su. Boru hatları elektrik nakline imkan verecek altyapıyla ve çok amaçlı fiber optik şebekesiyle de donatılacak.
Petrol boru hattını anladık; Samsun-Ceyhan hattının uzantısı olacak. Samsun-Ceyhan hattını besleyecek kaynaklar da aşağıyukarı belli: Orta Asya ve Hazar petrolleri. Gazprom'un petrol şirketi de ortaklık niyetini beyan ettiğine göre, bu kaynaklara Rus petrolü de eklenecek. Başlangıçta günde 1 milyon varil petrolün taşınacağı (Bu da yılda aşağıyukarı 45-50 milyon ton demek; BaküTiflisCeyhan petrol boru hattının kapasitesine denk geliyor), daha sonra 1.5 milyon varile çıkarılacak (Bu da yılda 70 milyon tonun karşılığı oluyor; "Full" çalıştığında KerkükYumurtalık hattının kapasitesi kadar) SamsunCeyhan hattı, Akdeniz'in altından İsrail'in Akdeniz'deki limanı Aşkelon'a, oradan İsrail'in Kızıl Deniz'deki limanı Elyat'a ulaştırılacak. Ve -şimdilik-Elyat'ta tankerlere yüklenip Hindistan ve ötesine taşınacak.
Özetle, petrolün kaynağı (Tedarikçileri), güzergahı ve pazarları daha başta kesinleşmiş durumda.

Doğalgaz nereden gelecek?
Doğalgaz için ise aynı şeyi söylememiz henüz pek mümkün değil. Ancak bu işlerden biraz anlayan biri olarak bazı tahminlerde bulunabiliriz. Türkiyeİsrail ve ötesi gaz boru hattı nerelerden beslenebilir? İhtimalleri, daha doğrusu imkanları gözden geçirelim:
- "Mavi Akım" elde bir . Ancak yetmez. Çünkü o hatla gelen gaz artık Türkiye'nin ihtiyacına bile cevap vermiyor.
- Azerbaycan'ın Şah Deniz yataklarındaki gazı Türkiye'ye ve Yunanistan'a ulaştıran boru hattı elde iki . O da yetmez; zira kış aylarında Türkiye'nin talebini karşılayabilmek için zaman zaman Yunanistan'a bile verilemiyor. (Bu hattın kaynağında uzatılarak Türkmenistan gazına da erişilebilmesi söz konusu ama o Nabucco projesi kapsamına giriyor.)
- Döşenmesi devam eden (Halep'e kadar geldi) Mısır-Ürdün-Suriye-Türkiye boru hattı, üçüncü damar olabilir . Ne var ki, amaç Hindistan, Çin gibi enerji oburlarına gaz yetiştirmekse, o da yetersiz kalır. Zira kapasitesi topu topu 4 milyar metreküp.
Peki, başka neler konulabilir? Rantabilite açısından birlikte değerlendirilmesi veya pakete birlikte dahil edilmesi gerekecek iki seçenek daha var:
1-Mevcut 15 milyar metreküp kapasiteli İranTürkiye gaz hattı ile fizibilite çalışmaları başlayan Pars yataklarının 22, 23 ve 24'üncü sahalarından üretilecek gazın taşınacağı başlangıç kapasitesi 12 milyar metreküp olacak İranTürkiye ikinci boru hattı.
2-Irak, özellikle de Kuzey Irak doğalgazının nakledileceği Irak-Türkiye gaz boru hattı.
Böyle bir paket cicili-bicili kurdeleyle bağlanıp hayata geçirildiğinde karşımıza çıkacak tabloyu düşünebiliyor musunuz?
İran doğalgazı İsrail üstünden pazarlanacak! İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın "Haritadan silmeye" ahdettiği İsrail tarafından.
Irak gazının -belki petrolünün de-Hindistan ve ötesine ulaştırılmasında tarihi boyunca tanımadığı, dolayısıyla diplomatik ilişkisinin bulunmadığı İsrail'in aracılığına razı olacak.
Bu tablonun sonrasında, hatta öncesinde İran ve Irak'ın İsrail'le ilişkilerini normalleştirmeleri kaçınılamaz hale gelecek. Hatta projeye bölgenin Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi diğer ülkeleri de katılırlarsa -ki ciddi olasılık-onların da İsrail'in "De facto" (Fiili) durumunu "De jure" (Hukuki) boyuta taşımaları şart olacak.
100 yıldır lanetiyle bölgemizi kasıp kavuran kara şeytanın (Petrol) barış meleğine dönüşmesi olasılığı ne kadar heyecan verici, değil mi?