24 Temmuz 2008 Perşembe

Serdar Turgut, Akşam Gazetesi, 24/7/08

ERGENEKON ÜZERİNE

Adı ne olursa olsun bir gizli örgütlenmenin varlığı mahkeme kararıyla ispat edilirse, bu kadar güçlü ve farklı bir şekilde örgütlenebilmiş bir varlığın, Türkiye’de yıllardır kimbilir ne tür acılara ve krizlere yol açmış olduğu da umarız ki açığa çıkacak.

Öyle görünüyor ki; Ergenekon soruşturmasını üstlenen savcılık hayli zor bir işe girişmiş durumda. Gelen haberlerden anlaşıldığı üzere, adı ne olursa olsun bir örgütün yıllardır Türkiye’yi korkunç bir şekilde yayılmış kollarıyla derinden yönlendirdiği görülebiliyor.

Böyle bir gizli örgütün yıllardır var olduğunun ortaya atılması, bizim kuşağın yıllardır yaşadığı kişisel dram ve acıların da açıklanmasına yardımcı olabilecek gibi görünüyor.

Kendi kişisel tarihimde şöyle bir gezinti yapıp, anıları tekrar yaşadığımda Türkiye’yi karışıklığa iten her olaydan sonra faillerin neden yakalanamamış olduğunu da anlamaya başlıyorum.

Ankara’da gazetecilik yaparken bir dönem neredeyse büyük cinayet haberi gelmeyen gün olmazdı. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinden sonra hep içgüdüsel olarak ‘bunun da faili bulunamaz’ diye düşünürdük.

Yoksa bu tavrımızda, net ifade edemediğimiz ama içimizde kuşku olarak taşıdığımız, bu tür büyük olaylarda, ‘devletin içinden yardım olmadan katiyen yapılamaz’ diye düşünmemizin etkisi var mıydı acaba?

O tür cinayetlerin hepsinden sonra suçlunun ‘radikal dinciler’ olarak ilan edilmesi, dış düşmanların ve içteki işbirlikçilerinin gösterilmesi bir plan mıydı acaba?

Yoksa Uğur Mumcu kendi araştırmalarında Ergenekon örgütüne mi ulaşmak üzereydi de o nedenden mi öldürüldü acaba?.. Cumhuriyet gazetesi üzerine oynanan oyunlar hâlâ daha o günlerin bir uzantısı mı ki?..

Kanlı 1 Mayıs olayları, kanlı pazarlar acaba kimler tarafından yönlendirildi?..

Bu saydıklarım bütün Türkiye’nin bildiği cevapsız kalmış sorular. Tabii ki bir de artık kimsenin hatırlamadığı olaylar var.

Sağ-sol diye ayrılan yüzlerce insan öldürüldü. Bazen suçlu olarak bazıları yakalandı ama çoğunda suçlu da bulunamadı. Suçlu olarak çıkarılanların gerçekte suçlu olup olmadığı da belli değil.

‘Memleket iç savaş eşiğinde’ denildi, korku yaratıldı. (Hatırlıyorum, o dönemde gece eve dönerken yan mahallede makineli tüfekle ev taranırdı). Halk düzen istemeye başladı ve ihtilal için zemin yaratıldı, ordu yönetime el koydu. O kadar hazırlıklı ve iç savaş eşiğinde oldukları söylenen gençler, bir anda ortadan kayboldular. Ortalık süt liman oldu.

En azından tuhaf bir tarih bu ve biraz da gizemli.

Ergenekon soruşturmasıyla o tarihin gizli kalmış yönleri ortaya çıkar mı bilemiyorum ama en azından hepimiz kişisel tarihlerimizle, kafamızı sürekli meşgul eden kuşkularımızla yüzleşeceğiz. Ve belki de bazı olayları anlamlandırma yolunu açabileceğiz kendimize.

Bir de kişisel not ekleyim. Ankara’da mahalli gazete çıkarırken doğal olarak polisin çalışmalarına şahit olurdum. Foto muhabiri arkadaşım Ümit Turpçu ile birlikte Amerikan Başkanı’nın gezisi öncesinde ‘örgüt gizleniyor’ denilen bir eve yapılan baskında evin içinden hiç ateş açılmadığı halde çıkan cesetleri de gördüm.

Bir de polisiye olaylarda bazen elinde telsiz bulunan takım elbiseli bazı adamlar gelirdi olay yerine. Polisler onlara ‘Siz de mi geldiniz?’ diyerek saygılı yaklaşırlardı. Ben nereden geldiklerini sorduğumda sadece ‘Devletten’ demekle yetinirlerdi.

O zaman fazla anlamlı gelmemişti bu. Bazı şeyleri şimdilerde yeni anlamaya başladım.

‘Beyaz eller’ operasyonu sonuna kadar gidebilecek mi bilemiyorum ama karanlık bir geçmişten çıkacağımızı da hissediyorum.

Hiç yorum yok: